26 Ocak 2010 Salı

cover me once, cover me twice #1

aklıma gelenlerden birkaçını toparladım. bildiklerinizi paylaşırsanız sevinirim..

nirvana
emilie simon - come as you are
tori amos - smells like teen spirit
patti smith - smells like teen spirit
yodelice - smells like teen spirit

nine inch nails
flyleaf - something i can never have
maroon 5 - closer
linkin park - wish

radiohead
sia - paranoid android
mark ronson - just
karen souza - creep

bob dylan
jimi hendrix - all along the watchtower
dave matthews - all along the watchtower (bu konserde uzun bi introsu var malesef)

(ps: alakadar olanlar bilir, dave matthews'un her konserde farklı bir versiyonu vardır her şarkısının. aradığımı bulamadım o yüzden hangisi versiyonu seçeceğimi bilemedim. eğer daha önce dinlemediyseniz konser albumleriyle başlamanızı öneririm. yaşayan en muhteşem sahne müzisyenlerinden biridir.)

nina simone
michael buble - feeling good
my brightest diamond - feeling good
muse - feeling good
adam lambert - feeling good (hakkını yemeyelim şimdi popstar diye)

screaming jay hawkins
nina simone - i put a smile on you
joe cocker - i put a spell on you
marilyn manson - i put a spell on you
natacha atlas - i put a spell on you
jay hawkins - i put a spell on you

ve... tarkan the magnificent
megalomaniax - hepsi senin mi?
(ps: introya aldanmayınız. şarkı 1. dakidan sonra başlıyor.)



ve tabi yeri gelmişken richard cheese'den bahsetmeden olmazdı.nevi şahsına münhasır çok orjinal bir abimiz kendisi. bütün albumleri meşhur şarkıların kendi meşrebince yaptığı yorumlarından oluşuyor. bazı şarkıların da sözlerini kafasına göre değiştirerek söylemekte. çoğunun orjinaliyle alakası yok tabi.eğlencelik. denemekte yarar var.
welcome to the jungle (guns and roses)
creep (radiohead)
beat it (michael jackson)
stairway to heaven (led zeppelin)
another brick in the wall (pink floyd)

24 Ocak 2010 Pazar

my funny face

(4 günlük gecikmeyle)

güzel kadın ile zarif kadın arasındaki fark; yaşlandığında biri çekiciliğini kaybederken, diğeri sahip olduğundan da fazlasını kazanır… her ikisini de ziyadesiyle haiz, sinema tarihinin en güzel ve en zarif kadını evine geri döneli tam 17 yıl olmuş.

zarafet sanki o döneme özgü bir şeymiş gibi geliyor bana. müteakip yıllarda kadını tanrıçalıktan seks objesine çeviren moda kavramına lanet olsun. babetler, kabarık fırfırlı etekler, saç bantları, hoş şapkalar… bir kadını tamamlayan daha muhteşem detaylar olabilir mi? o yılllarda yaşasaydım kendimi mutlu hissederdim gibi geliyor. dar kesim kumaş pantolonlar, ince kravatlar, süveterler, amerikan arabaları… doğmak için bir 40-50 yıl kadar geç kalmışım sanırım.

audrey hepburn
wikipedia
fotograf arşivi (büyük bir arşiv yapmışlar)

for my funny face;
frank sinatra - my funny valentine

edith piaf - la vie en rose
louis armstrong - la vie en rose
sophie milman - la vie en rose (leziz!)
sophie milman'a ileriki zamanlarda yer ayıracağım.


21 Ocak 2010 Perşembe

haricten gazel

son 5-6 yılda türeyen türk grupların/müzisyenlerin kalitesini gördükçe gerçekten insan gururlanıyor. benim ülkemde de tek tük değil dişe dokunur çoklukta güzel şeyler yapılıyor artık diyebiliyorum. tabi ki evveliyatı olan harika müzisyenleri tenzih ediyorum. belki de hep vardılar, ben teknoloji yüzünden varlıklarından daha kolay haberdar oluyor da olabilirim. ne yazıktır ki bu işleri yapanların, yaptıkları işlerin sürekliliğini sağlamak, en azından giderlerini karşılamak adına bile bir maddi dönüş alamadığından bazen hiç tanınmadan, bazen de bir albumle silinip gitmesine üzülenlerdenim. lafı "albümler satılmıyor kardeşim" e getirmeyeceğim çünkü ben de almıyorum. çünkü lüzumsuz buluyorum.
şöyle ki; ortalama bir albümün 10 tl olduğunu düşünürsek ne kadar büyük bir bütçe ayırmam gerekir ki binlerce şarkıyı dinleyebileyim. o kadar varlıklı olmadığıma göre haliyle paramı ücretsiz edinebileceğim bir şeye vermek istemiyorum. ama bir grubu para vermeden canlı bir sahnede dinleyemeyeceğim için, paramı konserlere harcamayı daha mantıklı buluyorum. herhangi bir grubun da maddi dönüş için albüm satışından ziyade konserlerden gelir elde etmeye çalışmasından yanayım. çünkü müzik dinlemek bir lüks sayılamaz. olsa olsa canlı dinlemek lüks olabilir. bunun üreten için de, dinleyen için de bir zevk olduğunu düşünürsek, olabildiğince sık konser vermek en makul olanı sanırım.
verilen emeğin tüccar zihniyetli insanların elinden kurtarılıp; prodüktürünün, dağıtıcısının, satıcısının, bilmem necisinin yamyamlık yapmasına izin vermeden, olabildiğince tek elden alıcısına iletilmesini savunuyorum.

sanat dalları içinde en çok sömürüsü yapılan müziktir herhalde. etinden, sütünden, yününden her türlü sömürüye uğrar ne yazık ki. sömürünün bunu üreten hariç, elden geçen herkes tarafından yapılması da ayrı bir acayiplik tabi. mağdur olan sadece üreten ve dinleyen sanırım.
kendi fikrimce sanatın içine maddi beklenti girdiğinde o işin samimiyetinden kuşku duyarım. ama bu demek değil ki bu insanlar bu işten para kazanmasın. öyle ince bir ayar var ki zaman zaman çoğu şeyden soğutmuştur beni.
hatırlayın; bir zamanlar populer olmamak için, çok ticari buldukları için video klip çekmeyen metallica, parayı bulduğunda üzerinde isimleri yazılı takkeleri donları bile pazarlamaya, her türlü mp3 paylaşım sitesini dava edip; "telif haklarını ihlal ediyorlar, album satışları düşüyor. bu mendebur herifler yüzünden yiyecek ekmek bulamıyoruz vallahi hakim bey" diyerek ortalığı nasıl galeyana getirdiklerini. kastettiğim tam da böyle bişey.

siya siyabend elemanlarından murat toktaş'ın crossing the bridge'deki şu sözleri olayın tamamen özeti aslında;
"bunu tercih ettiğimizi anlamıyorlar ya. yani sokaklarda birebir kendimizi ifade etme yolunu tercih ettiğimizi anlayamıyorlar. çünkü anlayışları şuna müsait; kasedi çıkarıyosun abi. parayı alıyosun. bi şekilde konserleri de koyuyosun. ne söylersen söyle. söylediğinin alt yapısı, mahiyeti hiç bişeyi olmasın önemli değil. biraz güzel bi sesin var mı. biraz da tipin kurtarıyo mu. tamam abi. seni sunarız. bu insanlar da yerler”.

sonsuz saygı duyduğum gruplardan biridir. imkansızlıklarına rağmen, maddi beklentileri olmadan müzik yapan şahane insanlar. eğer bir yerde dinlemediyseniz ya da istiklal'de çalarlarken rastlamadıysanız çok şey kaybetmişsiniz demektir.

başladığım konuya dönersek, ülkemde halen mustafa sandal, serdar ortaç, ismail yk vs. gibi insanların muteber müzik adamları olarak ortalarda boy gösterdiklerini gördükçe içim sızlıyor. sosyolojiden anladığımı söyleyemem o yuzden bu konudaki fikirlerim diğerleri gibi götümden sallamanın ötesine geçemese de, toplumların estetik anlayışının kültürel ya da ekonomik gelişmişlikleriyle alakalı olmadığını düşünüyorum. muhakkak etkisi vardır ama dominant sebebi farklı bişey herhalde. çünkü en azından müzik açısından, daha eskiyi göz ardı ederek sadece osmanlı'da bile müziğe verilen öneme baktığımda ve yaşadığımız toplumun kültürel çeşitliliğinden kaynaklanan güzelliğiyle gelişmiş müzik kültürüne rağmen nasıl olur da bu adamlar prim yapar aklım almıyor.
60’lardan itibaren pop müzik kültürümüzün üretmekten ziyade piyasa yapan fransız, ispanyol ya da arap şarkılarına türkçe söz döşeyip millete gazlama geleneğinden gelmesinin tezahürü sanırım şu zamana kadar süregelen kokuşmuş müzik kalitesi.

sadece rahatlamak için yazılmış lüzumsuz bir fikir beyanıdır.
arz ederim.

"sokak müziği yoktur, müzik sokakta olmalıdır...
sokak oyunu yoktur, oyun sokakta olmalıdır...
sokak sergisi yoktur, sergi sokakta olmalıdır...
sokak sanatı yoktur, sanat sokakta olmalıdır...
ve esasen;
sokak hayatı yoktur,hayat sokakta akmalıdır...
ama maalesef günümüzde hayat sokaktan dışlanmakta ve sokaklar tamamen ticari faaliyetlere peşkeş çekilmekteler..." (siya siyabend)

norrda - i know

muhakkak bilenleriniz vardır, özellikle myspace'de kenarda köşede kalmış harika türk gruplar mevcut. ahengi bozmamak adına videosuz bişeyler koymak istemiyordum ama görsel neşriyatı bulunmayanlar için ileriki zamanlarda sadece myspace linklerini eklemek durumunda kalacağım.
norrda da uzun zamandır takip ettiğim gruplardan biri. youtube'da bolca videosu olduğunu görünce müzik kanallarında da populer olduğunu varsaydım, o yüzden de yeterince tanındığını düşündüğüm için yayınlamak konusunda kararsız kaldım. sonra 1 hayran daha kazansalar kardır dedim. pek takip edemediğim için şu sıralar neler populer bilgim yok.

selen ve miray'ın elinin dokunduğu herşey ayrı bi güzel geliyor bana. nada'nın myspace'deki o eski güzelim şarkılarını kaldırdıklarını görünce üzüldüm, dağıldıklarından korktum. geçen sene sorduğumda yeni düzenlemeleriyle uğraştıklarını, o yüzden kaldırdıklarını söylemiştiler. album yakındır diye umuyorum.
(halihazırda duran yeni şarkıları pek beğendiğim soylenemez ama albumun güzel olacağına eminim)

norrda için detaylı bilgi myspace'de mevcut, yeterince yer kapladım zaten.

norrda - infinite face
norrda - remedy
norrda - glow

17 Ocak 2010 Pazar

bugge wesseltoft - it's snowing on my piano

daha önce şurada biraz söz ettiğim şahane norveç'li müzisyenlerden biri.
albumun ismi; it's snowing on my piano (1997).
şiddetle tavsiye ediyorum. şarkıların tümü bu yalınlıkta ve huzur verici.
genellikle elektronik altyapılı şarkıları bulunmakta diğer albumlerinde. denemenizi öneririm.

bugge wesseltoft - skog
bugge wesseltoft - yellow is the colour
bugge wesseltoft - singing


12 Ocak 2010 Salı

yeasayer - wait for the summer

tavsiye: all hours cymbals (2007)
canlı dinlenmesi daha keyifli olan gruplardan.


resmi sitesi
wikipedia
myspace

yeasayer - 2080 / tightrope (akustik)
yeasayer - no need to worry / redcave (akustik)
yeasayer - sunrise


7 Ocak 2010 Perşembe

lhasa de sela - pa' llegar a tu lado

bugün haberdar oldum ki ziyaretimize gelen meleklerden biri daha evine geri dönmüş. çok üzüldüm..
(27 eylül 1972 – 1 ocak 2010)

resmi sitesi
wikipedia
myspace

lhasa de sela - anywhere on this road
lhasa de sela - de cara a la pared
lhasa de sela - 1001 nights (akustik)
lhasa de sela - a fish on land - dinlediğim en güzel ninni.

4 Ocak 2010 Pazartesi

xploding plastix - treat me mean, i need the reputation

ekseriyetle norveç'li müzisyenleri ne kadar sevdiğimden bahsederim. malum sevmek için sebep çok. işte onlardan biri daha.
amateur girlfriends go proskirt agents (2001) albumunu mutlaka dinleyin.
resmi sitesi
myspace
wikipedia

xploding plastix - funnybones & lazylegs
xploding plastix - behind the eightball
xploding plastix - more powah to yah